7 Aralık 2021 12:28

Lavanta kokulu bir keşif hikayesi

Lavanta kokulu bir keşif hikayesi

Lavanta kokulu bir keşif hikayesi

Belirli temalar üzerine kurulu tur programlarının sayısı ve bunlara olan talep her geçen gün artıyor. Bu tür geziler bazen katılımcıların hobilerine yönelik olurken bazen de popülerliği zaman içinde artan küçük bir bölge ya da yerel bir ürün üzerine kurulabiliyor. Bu alanda son yılların öne çıkan gezi rotalarından biri olan Isparta’ya ve Isparta’nın lavanta tarlaları ile meşhur Kuyucak Köyü’ne keşif yolculuğumuzu yapalı üç yıl oldu. Bu yolculuğun ardından da her yıl lavanta mevsiminde turlarımızı yaparak birçok misafirimize bu güzel deneyimi yaşattık.

Keşfimizi baharın ilk günlerinde hava henüz yenice ısınırken yapmıştık. O mevsimde ne Isparta’nın meşhur gülleri ne de keşfimize konu lavantalar ortalıkta görünüyordu. Uzun süredir tanışmak ve bölgeyi göstermek için bizi davet eden Ali ile Isparta merkezde buluştuk ve yola çıktık. Çıkar çıkmaz biz Ali’yi soru yağmuruna tutarken, o da heyecanla cevaplamaya başladı.

Kuyucak Köyü Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı bir köy. Isparta merkeze uzaklığı yaklaşık 50 kilometre. Ali’de köyün yerlisi ve köydeki tek konaklama işletmesi Aliya Konak’ın sahibi. Köyde kimsenin yapmadığını yapmaya karar vermiş, dedesinden kalan büyük köy evini butik otele çevirmiş. Bunun için epey maliyete ve zorluğa katlanmış. Her fırsatta ailesinin desteğinden ve süreçte karşısına çıkan zorluklardan bahsediyor. Otel için tadilata başladığında kendisine gülenler, bu işi ciddiye almayanlar olduğunu da söylüyor. Sadece 5 odası olan bu küçük oteli ailesiyle birlikte işletiyor. Dışarıdan bir çalışan yok. Tüm işler aile fertleri tarafından ortaklaşa yapılıyor.

Aliya Konak

Köye ulaştığımızda otelin kapalı olduğunu görüyoruz. Çevrede neredeyse kimse yok. Sessiz sakin bir Anadolu köyündeyiz. Bu durumun sebebi henüz lavanta sezonunun başlamamış olması. Lavantalar çiçeklerini Haziran’ın son günlerinde göstermeye başlıyor. Ağustos ortasına doğruysa artık hasat başlıyor. İşte bu 2 aylık dönemde Köy baştan aşağı değişiyor. Her gün sayısız insanın ziyaret ettiği, onlarca standın açıldığı turistik bir köy haline geliyor. Ali’nin en büyük dertlerinden biri de aslında bu 2 ay çünkü sezon bitince bölgeyi ziyaret eden neredeyse kimse kalmıyor. Ali’de çoğunlukla otelini kapatıyor. Lavanta sezonunda oluşan bu hareketliliği bir nebze de olsa tüm yıla yayabilmek ise kısa vadede pek mümkün görünmüyor.

Kuyucak’ta lavanta üretimine başlanmasının hikayesini Ali’den dinledik. Anlattığına göre bölgede bulunan Fransız menşeili bir gülsuyu üretim tesisinin yine Fransız olan yöneticileri gül üretimi ile meşhur bu bölgede lavanta da yetiştirilebileceğini düşünmüşler. Firma çalışanlarından bir Türke üretilebilecekleri yeri sorduklarında hikaye Kuyucaklı olan o kişinin kendi köyünü önermesi ile başlamış. Ali lavantanın fazla suya ihtiyaç duymadığını, köydeki toprak yapısının da üretime oldukça elverişli olduğunu söyledi.

Köyü ziyaretimizin ardından bir yandan Ali’den hikayesini ve bölgeyi dinlerken bir yandan da gezi rotamıza ekleyeceğimiz yerlere doğru yolculuğa devam ediyorduk. Gün boyunca Yazılı Kanyon’a, Sagalassos Antik Kenti’ne ve tabi ki meşhur Salda Gölü’ne uğradık. Yorucu ama neşeli geçen günün sonunda bugüne kadar hiç değiştirmediğimiz, çok sevilen gezi rotamızı oluşturmuştuk bile. Sanırım bundan sonra bu gezi rotası üzerinden bölgeyi anlatmakta fayda var.

Bölgeye yaptığımız gezi boyunca 2 gece Aliya Konak’ta kalıyoruz. Ali’nin ve ailesinin misafirperverliğinden faydalanmak bizim için önemli bir avantaj. Cuma günü başlayan gezimiz pazar günü sona eriyor ve tüm bu süreçte bölgede bulunup bölgeyi tanıyor ve deneyimliyoruz. Bu bizim gezilerimizi planlarken ön plana aldığımız hususlardan biri; kısa sürede çok fazla yeri görmeye çalışmak yerine gidilen yeri tam anlamıyla deneyimlemek.

Türk Hava Yolları’nın İstanbul’dan Isparta’ya her Cuma öğleden sonra uçuşu var. Dileyen dostlarımızı bu uçuşun ardından Kuyucak Köyü’ne ulaştırıyoruz. İstanbul dışından katılanlar ise bizimle aynı saatlerde köyde buluşuyor ve Aliya Konak bizi muhteşem ikramları ile karşılıyor.

Lavanta sezonunda Köy’e doğru yol alırken sağlı sollu birçok küçük lavanta tarlası, bu tarlaların bir kenarına konulmuş hediyelik eşya ve gözleme, çay benzeri ürünler satan küçük ahşap binalar, tarlalar üzerinde yine ahşaptan salıncaklar görürsünüz. Tarlalarının önüne park etmiş özel araçlar ve tur otobüsleri ile lavantalar arasında fotoğraf çektiren çok sayıda ziyaretçi de dikkatinizi çeker. Bu fotoğrafları sosyal medyada sıkça görürüz. Biz genel olarak kalabalıklardan uzak kalmayı severiz. Misafirlerimizi Köy’ün biraz yukarısındaki büyük lavanta tarlalarının olduğu yaylaya traktörle götürüp güneşi orada batırıyoruz. Bu bölgede en fazla 10-12 kişiden oluşan grubumuzdan başka pek kimse olmuyor.

Bu muhteşem yayladan hemen otelimize Ali’nin annesinin elinden çıkma yöresel lezzetlerle akşam yemeğimizi yemeye dönüyoruz. Yemek sonrası köy içinde kısa bir yürüyüş ve otelin terasında sohbetle günümüzü tamamlıyoruz.

Cumartesi günü en hareketli günümüz. Rotamız ilk önce Yazılı Kanyon’a. Ormanların içinden virajlı dağ yollarından geçerek bu milli parka ulaşıyoruz. Daracık bir kanyonda akan tertemiz, masmavi bir su bizi bekliyor. Tarihi “Kral Yolu”nun da geçtiği bu kanyonda çok sayıda tapınak ve kaya yazıtları bulunuyor. Aziz Paul’ün Perge’den Pisidia Antiokheia’ya giderken bu kanyondan geçtiği biliniyor. Kanyon aynı zamanda bölgedekiler tarafından sevilen bir mesire alanı. Dostlarımızdan dileyenler suya girerek serinleme şansı buluyor. Öğle yemeğini bu güzel suyun tam kenarında lezzetli alabalıkların tadına bakarak yapıyoruz.

Sırada gezinin en heyecan verici noktalarından birisi olan Sagalassos Antik Kenti var. Keşif gezimiz esnasında bu antik kenti gördüğümde daha önce burayı ziyaret etmemiş olduğuma inanamadım. Kartal yuvası misali bir dağın neredeyse zirvesine kurulmuş olan bu antik kent hem konumu hem de yapılarıyla ziyaretçileri büyülüyor. Roma İmparatorluğu döneminde bölgenin en önemli şehri olan Sagalassos’da çok sayıda konut, büyük bir hamam, kireç ve metal fırınları, agora (çarşı), çeşme ve odeon, tiyatro, Neon kütüphanesi, Helenistik çeşme, seramik üretim merkezi, meclis binası, kilise, tapınak ve Cladius Kapısı bugüne kadar açığa çıkarılan yapılar. Büyük İskender’in bu şehri ele geçirdiği biliniyor. Profesyonel rehber eşlinde bu muhteşem antik kenti gezmek çok özel bir deneyim.

Sagalassos Antik Kenti ikinci günümüzün son gezi durağı ama elbette günün sonu değil. Yorulmuş ve acıkmış misafirlerimizi Aliya Konak’ta eğlenceli bir akşamla ağırlıyoruz. Tamamen bize ayrılmış otelimizin bahçesinde davul zurna eşliğinde muhteşem bir kuzu çevirme bizi bekliyor. Gezimizin en güzel anlarından biri bu akşam oluyor.

Son günümüze tertemiz köy havasında kahvaltı ile başlıyoruz. Eşyalarımızı topladık artık yola düşme zamanı. Aliya Konak’tan ayrılırken Anadolu misafirperverliğini iki gün boyunca bize yaşatan Ali ve ailesine bir dahaki sefere görüşmek üzere biraz da hüzünlü bir şekilde veda ediyoruz. Ama evlerimize dönmeden önce bu bölgeye gelmişken mutlaka uğramamız gereken bir yer daha var. Son yılların gözde ziyaret noktalarından ve olumlu olumsuz birçok habere konu olan Salda Gölü.

Kuyucak Köyü’nden bir buçuk saatlik bir yolculukla ulaştığımız Salda Gölü, Burdur’un Yeşilova ilçesinde, Göller Yöresi içinde yer alıyor. Aracımızla plaja doğru ilerlerken Göl’ün çevresini dolaşıyoruz. Her gezimizde misafirlerimiz manzara karşısında hayrete düşüyor. Ormanla kaplı tepeler ve kayalık araziler arasında turkuaz renkli kocaman bir göl.

En sonunda plaja ulaşıyoruz. Bembeyaz kumlar arasında yürüyerek gölün kıyısına vardığımızda herkes suya girmek için hararetli bir hazırlığa girişiyor. Sıcak bir günde turkuaz renkli sularda serinlemek gibisi yok. Suya girilen yerde Göl hemen derinleşmiyor. Tabanı da alışık olduğumuz gibi değil. Adım atar atmaz neredeyse dizinize kadar kuma gömülüyorsunuz. Ama ilerledikçe bir nebze olsun düzeliyor. Plajdaki bembeyaz kumlar ve turkuaz renkli su misafirlerimizin muhteşem fotoğraf kareleri çekmelerine fırsat veriyor.

Salda Gölü 2019 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edildi. Plaj kısımlarına giriş ücretli. Ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için küçük ahşap kulübelerden kafeler yapılmış. Duşlar, soyunma kabinleri ve tuvaletler de mevcut. Gölü ziyaret edenlerin her geçen yıl daha da arttığı çok kolay fark ediliyor. Bu muhteşem güzelliğin bozulmadan ziyaretçilere kapısını açmaya devam etmesini umarak gezimizin son durağına da veda ediyoruz. Artık rotamız öğleden sonraki dönüşümüz için Isparta Havalimanı’na…

Eğer siz de yazın ilk günleri için kısa bir tatil planlıyorsanız ve bilindik rotaların dışına çıkmaya hazırsanız, doğanın ve tarihin içinde, lavanta kokulu, muhteşem bir gezi için bu bölgeyi ziyaret etmenizi öneririm.

 

Ahmet Eren İnan

info@farveltr.com

Instagram: @farveltravel

Mart/2021