10 Mart 2021 12:49
Tahlisiyenin tarihi Şile’de saklı
Müh. İlker Meşe, Şile’de bulunan tahlisiye merkezini fotoğrafladı, yazdı ve “Türkiye Tahlisiye Müzesi kurulmasını” önerdi.
Mühendis İlker Meşe Şile hatıralarını paylaştı. Meşe, “Geçen hafta bir araştırma için yolum Karadeniz’in şirin ilçelerinden Şile’ye düştü. Müzecilik tutkumu bilen dostumuz Kayhan Çındemir, Tahlisiye merkezini Sabri Trabzonlu ile birlikte gezmemi ve uzun yıllar İsveç’te yaşamış Şile’nin yerlilerinden Burhan Reşid Bey’in çekiç koleksiyonunu görmemi istedi. Dediklerini yaptım ve yaptığıma da çok seviniyorum. İki özel insanla tanıştım, yüreklerini gördüm. Yaptıklarına şahit oldum ve bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tahlisiyenin tarihi Şile’de saklı
İşte, koğuşu, kayıkhanesi, depoları ve baruthanesi ile Şile Tahlisiye binaları müze olmayı hak ediyor. Tahlisiye binalarını gezerken bugüne kadar binaları, malzemeleri ve anıları koruyanlara teşekkür etmek istiyorum. Bu kısa gezimde gördüklerimden çok etkilendim. Kendine has terimleri, aletleri ve ekipmanlarıyla orası Türkiye Tahlisiye Müzesi olmalı diye düşünüyorum.
Bu hizmeti Şile halkı unutmaz
Binaları gezerken tahlisiye tarihinin içinde olmak, hala yüzen ve gösterilere katılan eski tekneleri görmek, 10 yıl öncesine kadar aktif kullanılan tahlisiye araçlarına dokunabilmek insanı mutlu ediyor. Eğer burayı bu şekilde muhafaza eder ve yapılan havuz kenarlarını halkımıza açarak müze-kafe şekline sokabilirsek, bu yapılan hizmeti Şile halkının unutmayacağından emin olabilirsiniz.
Tahlisiyenin neferi Sabri Bey
Şile Tahlisiye binalarının çok ciddi bir emanetçisi de var. Tahlisiyeye nefer olarak giren Sabri Bey, 1994 yılında reis yardımcısı, 1998’de reis, daha sonra da yetkili olarak 30 yıl hizmetinin ardından emekli olmuş. Eğer Şile Tahlisiye binaları için müze kararı verilirse, Şil’’nin Sabri Bey gibi bir hafızaya sahip olmasının büyük bir şans olduğunu söylemek istiyorum.
Kıyı Emniyeti’nin babası
Bugünkü Kıyı Emniyeti’nin temellerini atan Tahlisiye İdaresi Umumiyesi, 1869 yılında Osmanlı Donanması’nda görevli yabancılar yardımıyla Bahriye Nezareti tarafından idare edilen müstakil bir organizasyon olarak kuruldu. Tahlisiye için İstanbul Boğazı’nın Karadeniz girişinde 16 istasyon yaptırıldı. 1881 yılında Tahlisiye İdaresi’nin mali ve idari kontrolü uluslararası bir komisyona verildi. Bahriye Nezareti’nin yerini İstanbul Liman Reis’inin alacağı komisyon kararları ve can kurtarma işlerinin yürütülmesine karar verildi. Anadolu ve Rumeli fenerlerinden 14 mil açığa sabit bir fener dubası konuldu ve böylece gemilerin Boğaz’ın ağzını bulmaları sağlandı. Bu dubanın daha sonra bir armatör tarafından Işık isminde bir kostere çevrildiği, ilk deneme seyrinde Yeniköy Feneri’ni dönerken tumba olduğu ve armatör ile tüm ailesinin bu olayda öldüğünü Kayhan Çındemir’in hatıralarından öğreniyoruz.
Tahlisiyenin batmayan tekneleri
1915 yılında Tahlisiye İdaresi Osmanlı devletinin yönetimine geçer. İlerleyen yıllarda kendi bünyesinde gelişen Tahlisiye İdaresi değişik tipte tahlisiye kayıkları yaptırır. O dönemde ahşaptan imal edilen tekneler yelkenli, sınırlı manevraya sahip, kürekli, batmayan ve kendiliğinden düzelen şeklinde yapılır. 1920’de İstanbul’un işgaliyle Tahlisiye İdaresi bir kez daha yabancıların eline geçer. İngiliz, Fransız ve İtalyan üyelerden oluşan bir komisyon tarafından yönetilir.
Cumhuriyet ile birlikte bağımsız idare
Tahlisiye teşkilatının birçok tesisatı harpte ve işgal yıllarında harap olur. 1923 yılında Tahlisiye İdaresi Türkiye Cumhuriyeti’ne geçer. 1925’te de bağımsız bir müdürlük haline getirilir. 1952 yılında Denizcilik Bankası T.A.O. bünyesinde bir süre hizmet eder. Son olarak 1997 yılından sonra Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü adıyla işletilmeye devam eder. Günümüze kadar kullanılan tahlisiye tekneleri, sandalları ve filikaları teknolojinin gelişmesi ile yerlerini, daha hızlı, sağlam gövdeli ve motorlu teknelere bırakır. Bu modernleşmeyle, tahlisiye tekneleri de zamanla kaybolur.
Şile’deki denizcilik tarihi
Şile merkezdeki istasyon, koğuş, kayıkhane ve rokethaneden oluşuyor. Şile’nin sembollerinden biri olan bina zamanın yıpratıcı etkisinden nasibini almış ve yer yer deformasyona uğramış. 2011 yılındaki restorasyon çalışmalarında önce Tahlisiye binası orijinaline uygun olarak tamamlanmış, devamında da Tahlisiye Kayıkhanesi aslına uygun biçimde yenilenerek ilçe turizmine kazandırılmış. Şile’nin 150 yıllık denizcilik kültürünü yansıtan bu sembol değerler, yapılan restorasyonlarla gelecek kuşaklara denizciliğin tarihini aktarmayı sürdürecek.
Kumbaba rokethanesi de sağlam
Kentteki iki rokethaneden Harmankaya’da bulunan yıkılmış, Kumbaba önündeki ise ayakta. Alacalı İstasyonundaki koğuş ve gözetleme kulesi ise kullanılabilir durumda. Alacalı’nın kayıkhanesi ise kumul istilası ile işlevini yitirmiş. Karaburun istasyonundaki koğuş, gözetleme kulesi ve kayıkhane ise tam takım sağlam durumda. Karakiraz ve Sofular mağara rokethane binaları de ayakta.
Böyle bir tarihi zenginliği Şile’ye kazandırmak için herkese görev düşüyor. Şile Belediye Başkanlığı ve Şile sivil toplum kuruluşları el ele vererek burasının müze olarak kalmasını sağlamaları gerekiyor. Daha sonra da, ziyarete gelecek insanların soluklanması ve müzeye maddi destek sağlanması için de havuz kenarına kafe yapılması yerinde olacaktır. Çok kısa sürede müzenin Şile’ye ve Şile halkına sağlayacağı kazanımları göreceklerine eminim.
Müzeciliğimiz 153 yaşında
Ülkemizde müzecilik faaliyetleri 19. yüzyıl ortalarında Ahmet Fethi Paşa tarafından başlatılmıştır. 1846 yılında Sultan Abdülmecid’in emri ile bazı eski eserler ve eski silâhlar Aya İrini Kilisesi’nde toplanmış, daha sonra 1868 yılında Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında kilise ve içerisindeki eserler “Müze-i Hümayun” adı altında ilk müze olarak açılmıştır.
Bu dönemde Maarif Nezareti Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan tüm tarihî eserlerin İstanbul’a gönderilmesi konusunda bir emir yayınlamıştır. 1881 yılında Osman Hamdi Bey’in müze müdürü olmasıyla modern anlamda müzecilik çalışmaları ileri bir düzeye ulaşmıştır. Osman Hamdi Bey 1883 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkışını önleyen “Eski Eserler Kanunu” nu hazırlamış, Anadolu’daki kazılar bu dönemde denetim altına alınmıştır. Bu kanun sayesinde yurtdışına çeşitli nedenlerle çıkartılan eserlerin çıkartılması önlenmiş ve bugünkü zengin Anadolu kültür eserlerimiz yerlerinde kalmıştır. Müzecilik özellikle Cumhuriyet döneminde büyük önem kazanmış, bir yandan yeni müzeler kurulurken diğer yandan bazı tarihsel anıt ve yapılar müze olarak kabul edilmiştir. Yine bu dönemde müzecilik ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze binası Ankara Etnografya Müzesi olup, inşasına 1925 yılında başlanmış ve 1930 yılında ziyarete açılmıştır.
2019’da 16 yeni müze açıldı
Türkiye genelinde müze sayısı 2019 yılında yüzde 3.5’e karşılık gelen 16 adet artarak 467’ye ulaştı. Bunların 199 tanesi Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 268 tanesi ise özel müze kategorisinde yer almaktadır.
Müzelerin toplumsal katkısına saygı duyulmalı
Müze, sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterebilmek için sergilendiği yer ve yapılardır. Toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevresine tanıklık etmiş malzemelerin üzerinde araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurumdur. Müzeler, insanlığın geçmişine ait materyalleri, bunların bulunduğu çevreyi araştırır ve korur. Elde edilenleri halka sunarak halkı eğitmeyi, eğlendirmeyi geliştirmeyi amaçlar. Müzeler, toplumun hizmetinde sürekli ve kalıcı olan, kâr amacı gütmeyen kurumlardır. Müzelerin işlevleri toplama, belgeleme (arşivleme), koruma (bakım – onarım) sergileme, eğitimden ve iletişimden oluşur. Bu kadar çok işlevi olan bir müzenin bulunduğu yere katkılarını herkesin ciddi olarak düşünmesi gerekir. Bu kadar çok toplumsal katkısı olan bir müzeyi oluşturmak için gösterilen çabaya her zaman saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Kaynak- Denizcilik Dergisi